Dertli 1772 yılında Bolu’nun Gerede kazasına bağlı Yeniçağa bucağının Şahnalar köyünde doğdu. Asıl adı İbrahim’dir ve Ali Ağa adında zengin bir çiftçinin oğludur.

İbrahim, çocukluğunu sığır otlatmakla geçirdi. Babası ölünce bucak ayanı olan Hendekçioğlu Halil Ağa, küçük İbrahim’in tarlalarını zorla elinden aldı. Yapacak bir işi olmayınca İbrahim’e köyden ayrılmaktan başka seçenek kalmadı.

Memleketini terk ederek İstanbul'a gitti. İstanbul’da bir süre kalıp iş aradı, bulamayınca da Kasaba kasaba gezmeye ve hayatını ne yolda kazanacağını bilmeden dolaşmaya başladı. Bu arada Konya’ya da uğradı ve Hacı Asım Usta'nın kahvehanesinde üç yıl çıraklık yaptı. Çalıştığı kahvede sık sık şair toplantıları yapılıyordu. Şairliğine temel olan kültür birikimini Konya’daki düzenlenen bu toplantılarda edindi.

Daha sonra Mısır’a gitti, orada on yıl kaldı. Bu arada şiirler yazmaya da başlamıştı. O dönemde yazdığı şiirlerinde Lütfi mahlasını kullandı. Şairlikle ilgili konularda yeteri kadar yetiştikten sonra yepyeni bir dünya görüşüyle köyüne döndü.

Artık on iki telli saz çalmakta ve şiirler söylemekteydi. Köyüne dönünce evlendi, iki oğlu oldu. Ekecek toprağı olmadığı ve gezgin hayata alıştığı için köyde daha fazla duramadı, sazını sırtlayıp yeniden köyden çıktı.

Yollara düşen Dertli, Anadolu’yu dolaşmaya koyuldu. Artık o, usta bir aşıktı. Son derece güzel çaldığı sazıyla geniş bir hayran topluluğu edinmeye başlamış; âşık toplantılarının ve zengin konaklarının itibarlı kişilerinden biri olmuştu. O dönem için birer sanat merkezi kabul edilen Sivas, Zile, Amasya, Çankırı, Ankara gibi yerlerde sık sık görülmeye başlamıştı. Bu arada içki ve sefahata alışarak büsbütün derbeder bir yaşam sürdürmekteydi. Köydeki eşi ve çocukları ise perişan bir durumdaydı.

Dertli, çocuklarının sefaletine bir çözüm bulmak için 1826’da yeniden İstanbul’un yolunu tuttu. Daha önce iki kez Bolu mutasarrıflığı yapmış olan Hüsrev Paşa’yı bularak durumunu anlattı. Paşa’nın yardımıyla, daha önce toprağını zorla elinden alan Hendekçioğlu Halil Ağa’nın yerine 1827 yılında Çağa ayanlığına atandı. Dertli, bu işte de uzun süre kalamadı ve görevden alındı. Görevden alınmanın verdiği üzüntüyle de boğazını keserek kendini öldürmek istedi. Bu intihar girişiminden sonra, kendisini eskiden tanıyan Bolu Defterdarı Hüsnü Efendi, onu Gerede’ye yakın Beşçam Derbendi’ne muhafız olarak atadıysa da, Dertli burada ancak birkaç ay kalıp ayrıldı.

Artık yaşlanmıştı ve bir iş yapacak gücü kalmamıştı. Üstelik o, Ankara’da saz şairlerini koruyan, konağını onlara açan şiir ve şair dostu Alişan Bey’ in adını duymuş ve ona sığınmayı tek kurtuluş olarak görmekteydi. Sazını alarak Ankara’ya gitti ve Alişan Bey’e sığındı ve ölünceye kadar da onun yanında kaldı.

Bir şiirinde Alişan Bey’e gidişini şöyle anlatır:

Dedim ki bir pîre: ey pîr-i fani
Pîr dedi: “Derdin ne, eyle beyanı”
Dedim pîr’e nerde Dertli dermanı
Pîrim dedi: "Alişan’ a var yürü”

Dertli’nin Ankara’ya gittikten sonraki hayatı gerçek anlamı ile bir derbederlik, bir başıboşluk, bir çöküntüden ibarettir. Bereket versin ki arkasında daima Alişan Bey vardır. Bölgenin hemen her yöresinde sözü ve hatırı geçen Alişan Bey, meyhaneler başta olmak üzere Dertli’nin gidebileceği her yere: " Gelip de sizden ne isteyecek olsa, bunu istediği miktarda veriniz ve hesabını benim üzerime yazınız“ tembihinde bulunmuştur. Bunun sonucu olarak Dertli, istediği dükkandan istediği şeyi alabilmekte, istediği yerde içkisini içebilmektedir. Hiç olmazsa günlük maddi ihtiyaçları bakımından Alişan Bey’in sayesinde , bir sıkıntısı olmamıştır…

Şairimizin ölümü hakkındaki bilgimiz de yine bir rivayete dayanmaktadır. Bu rivayete göre, Dertli 1845 yılında bir gece Ankara’da Alişan Bey’ in konağında misafir iken, hâmisine, artık göçmek zamanının geldiğini ve kendisinin saçlarından öpmek istediğini söyleyerek, saçlarından öpmüş ve orada bulunanlarla helallaşarak, sofadaki bir hasır üzerine uzanmış ve orada can vermiştir. Önce kendi vasiyeti doğrultusunda Ankara’ya defnedilmiş; daha sonra Yeniçağa'nın 3 km. doğusunda, yol üzerindeki anıt mezara taşınmıştır.

Dertli hem hece vezniyle, hem de aruz vezniyle şiirler yazmıştır. Heceyle olan şiirlerinde Aşık Ömer, Gevheri ve Karacaoğlan’ın, aruzla yazdıklarında ise divan şairlerinden Ahmet Paşa, Baki, Nedim ve özellikle Fuzuli'nin etkisi görülür.

Dertli’nin bir çok şiiri 19. yüzyılın ünlü bestekârlarınca bestelenmiştir. Bazıları da bağlama eşliğinde türkü olarak söylene gelmiştir.

DEYİŞLERİNDEN ÖRNEKLER:

- 1 -

Haraba kul olduk bezm-i ademde
Abad olsak da bir olmasak da bir
Düştük çare nedir dâma alemde
Azad olsak da bir olmasak da bir

Aşk oduna yanmış ciğer kebabız
Hicr ile giryanız dide pür âbız
Yapılmış yıkılmış hane harabız
Bünyad olsak da bir olmasak da bir

Bir Şirin elinden aşk meyin içtik
Hak ile batılı fark edip seçtik
Varlık dağlarını deldik de geçtik
Ferhad olsak da bir olmasak da bir

Ey Dertli alemde biz şan-ı diliz
Hak’tan hakikatten âgâh-ı diliz
Tarik-i esrara ervah-ı diliz
İrşâd olsak da bir olmasak da bir.

- 2 -

Hatırına düşmez sormaz halimden
Kirpikleri siyah kalem kaşlı yâr
Fikrin zikrin çıkmaz oldu aklımdan
Kendi melül melül gözü yaşlı yâr

Gönül aşk atına binip yarışmaz
Gam-ı hicran devranına karışmaz
Çoktan beri küsülüyüz barışmaz
Benim İlen mercimeği taşlı yâr

Dertli ser-i sefil gurbet ellerde
Bir zaman şöhreti gezer dillerde
Yarim gelir deyi gözü yollarda
Anadan gülmedik garip başlı yâr

- 3 -

Bahar seli gibi dağlar başında
Gör nice duruldum nice bulandım
Bir dârüşşifâdan boşanmış gibi
Sürüyüp zinciri hayli dolandım

Ömrüm helâk ettim dehrin peşinde
Yüz bin çile vardır her bir işinde
Hicran ocağında aşk ateşinde
Ciğer-kebâb oldum gör nice yandım

Gâhi sâil gibi düştüm yollarda
Gâh Mecnun kıyafet gezdim çöllerde
Bir kısmet cem'ine gurbet illerde
Çok meşekkat çektim çok yuvarlandım

Bıktım o sofunun ibâdetinden
Geçtim o tekkenin kerâmetinden
Usandım mürşidin icâzetinden
Çile-i felekten bezdim usandım

Himmeti bu imiş bize pirlerin
Hizmetini ettim nice mirlerin
Hayli müsellemin çok vezirlerin
Sâyesinde bir Dertli'lik kazandım

ihsanozturk.com