icerik "

Dâru’l-Elhân Heyeti Tarafından “Fonograf”la Derlenen İlk Türkü
Süleyman ŞENEL
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Arşivi’nde[1] Konservatuvar Müdürü Sayın Doç. Ergen Korkmaz ve Türk Halk Müziği Topluluğu Şefi Sayın Adnan Ataman’ın izniyle, 1987 yılının Eylül ve Ekim aylarında iki ay kadar çalışma imkanı bulduk [2].
Arşivdeki bu çalışmamız esnasında tesadüf ettiğimiz Columbia firmasına ait, 2905 numaralı ve 78 devirli tek yüzlü plakta [3], Niğdeli Ahmet Hulûsi isimli bir halk sanatkarı, tambura çeşidi bir sazla, “Kozanoğlu avdan gelir” mısraı ile başlayan bir türkü çalıp okuyordu. Bu plak, çeşitli matbû kaynaklarda sözü edilen; Dâru’l-Elhân heyeti tarafından, 1926 yılında, Birinci Derleme Seyahati’nde ve Adana’da, ilk defa fonografla derlenmiş olan meşhur “Kozanoğlu” türküsünün plağı mı idi? Kuşkularımız ve araştırmalarımız bu noktada gelişti.
1900’lerin en modern ses kayıt ve dinletme cihazı olan fonografın, ülkemizde türküler derlemek amacıya sahada kullanılmaya başlamasının, şüphesiz Türk müzik tarihi ve bilhassa Türk halk müziği araştırmaları tarihi açısından büyük önemi vardı. Zira, halk müziği ürünleri ülkemizde kültür, sanat ve bilim camiasına ilk kez, notalar dışında, bilhassa sahada doldurulan bu plaklar vasıtası ile tanıtılabilmişti.
*
* *
Türk Halk Müziği Ürünlerinin Derlenmesi ve Fonograf’tan İstifade Edilmesi” Konusunda İlk Fikirler ve İlk Çalışmalar
Hemen belirtelim, ülkemizde halk müziğimizin derlenmesi ve bunun için de fonograftan istifade edilmesi konusundaki düşüncelere hiç de kolaygelinmemiş; bu düşüncelerin gerçekleşmesi ise yıllar sonra mümkün olabilmişti.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında daha da güçlenen “Milliyetçilik” ve “Türkçülük” fikirleri“Milli benliğe dönüş ve milli kültüre bağlılık” çağrıları yaparken, “Milli bir Türk Müziği yaratmak vebu amaç için Türk halk müziğinden istifade etmek” konusundaki fikirler de aydın zümrede hızlayayılmaktaydı. Bu hususda Ziya Gökalp bir makalesinde şunları yazıyordu:
Milli musıkıyi ibda’ içün de, bir taraftan Avrupa’nın fenniyatını öğrenmek, diğer cihetten dağlarda, köylerde terennüm edilen halk türkülerinin seslerini toplamak lazımdır. Ancak bu suretle, Avrupa medeniyeti içinde Türk Şiiri, Türk Romanı,Türk Musıkısi yayabiliriz...[4].
1911 yılında Şehbal dergisine yazdığı bir makaleyle “Halk türkülerimizin toplanması” konusuna dolaylı olarak da olsa ilk değinen müzisyen Rauf Yektâ Bey idi [5]. 1918 yılında Musa Süreyya Bey, yine bir müzisyen olarak, bu hususda şu düşüncelerini açıklıyordu:
Evvel emirde bir kere ruh-u millîyi hakiykaten ihtivâ eden o türkleri cem etmeli ki sonraları onlardan ve onların rûhundan âsâr îcâd edilebilsin. Bu hususta muvaffakiyyet, bestekârın kudret-i ilmine, derece-i vukûf ve istidâdına bağlıdır. Ancak, bu suretle millî ruh yaşar ve garp esas ve fenniyâtını da tatbîk imkânı husûl bulur. Bu tarz-ı mesâi, Avrupalılarca da icrâ edilmiştir...[6].
Halkmüziğimizin önemi ve toplanması fikrini çeşitli vesilelerle ortaya atan Ahmet Cevdet Bey, Necip Asım [Yazıksız] Bey, Mehmet Fuat [Köprülü] Bey, Rauf Yektâ Bey, Mahmut Ragıp [Gazimihal] Bey, Musa Süreyya Bey ve Halil Bedî [Yönetken] Bey gibi aydınlar, bu hususda yıllar süren yayımlar yaptılar. Bu yayımların, geç de olsa meyvalarını vermeyebaşlaması 1920’li yıllarda mümkün olabildi. Konunun önemine inananDâru’l-Elhân Müdür muavini Yusuf Ziya [Demirci] Bey, âmiri Musa Süreyya Bey’in de desteğiyle, Dâru’l-Elhân adına, 1922 Teşrinievvel [Ekim]’inde bir anket yapmayı kararlaştırdı. Ondört sorudan oluşan ikibin kadar fiş, Maârif Vekâleti tarafından, Anadolu’nun her tarafına gönderildi. Anket üç yıl kadar sürdü. Musıkışinasların, Dâru’l-Elhân’a gönderdikleri yüz kadar notadan seksenbeş tanesi, 1926 yılında iki defter halinde yayımlandı.
Anket çalışmaları devam etmekteyken, ilk resmi derleme gezisi de gerçekleştirildi. Viyana’dan, öğrenimden yeni dönen Seyfettin Asaf ve Mehmet Sezâi kardeşler, Maârif Vekâleti Hars Müdürü Hamit Zübeyr [Koşay] Bey’in girişimleriyle, halk ezgilerini derlemek ve notaya almak üzere, 1925 yılında Batı Anadolu’ya gönderildi. Asal kardeşlerin notaya aldıkları ezgilerden yetmiş altı tanesi Yurdumuzun Nağmeleri adı altında bastırıldı. Ancak, bu kitaptaki türkülerin, derleme anında, dikte yoluyla notaya alınması ve notaların şüphe uyandırması nedeniyle yeterince ilgi uyandırmadı, üstelik; tenkîd edildi. Derleyiciler, derleme gezilerinde fonograf kullanmamışlardı. Oysa, YurdumuzunNağmeleri kitabının “Başlangıç” kısmında Hars Müdürü Hamit Zübeyr Bey, Béla Bartok’un şu görüşlerini, kendihatıralarından aktarıyordu:
Köylü havalarının, daha doğrusu iptidâî musıkınin tetkîki, mûsıkî tekâmülünün bir çok karanlık mes’elelerini tenvîr edecektir. Toplayıcıların notaları alabilmek içün, fennî mûsıkîye iyice vâkıf olmaları ve beraberlerinde “fonograf” bulundurmaları şarttır. Yılmadan ve yorulmadan, mümkün olduğu kadar medeniyetten uzak kalan köşeleri aramak îcâb eder...[7].
Mehmet Sezâi ve Seyfettin Asaf kardeşler, fonograf kullanmamış olmakla, Béla Bartok’unbu görüşlerine daha en başta ters düşüyorlardı.
Seyfettin Asaf ve Mehmet Sezai kardeşlerin derleme gezileri tatmin edici olmazken, beri tarafta, Dâru’l-Elhân tarafından yapılan Anket de başarılı sonuçvermemişti. Bütün bu tecrübeler neticesinde, “Anadolu’ya derlemeye gitmek” fikri ağırlık kazanmaya başladı. Rauf Yektâ Bey, ankette ele geçen türkülerin yayımlandığı Dâru’l-Elhân Anadolu Halk Şarkıları defterlerinden ikincisine yazdığı “Mukaddime”de, anketin niçin başarısız olduğunu ve Anadolu’ya derlemeye çıkma fikrinin nasıl geliştiğini şöyle açıklıyordu:
Müessesemiz halk şarkılarını toplama ilk teşebbüs ettiği vakit, Anadolu’da bulunan musıkişinaslarımızın notalarını gönderecekleri şarkıların tab’ı ve neşriyle bu işi bissühûle başa çıkarabileceğini zannetmişti. Bir seneden beri geçen zaman ispat etti ki bize gelen notaların bir çoğu kitâbet-i mûsıkîyye kavâidine tamâmıyla vakıf olmıyan zevat tarafından yazılmış ve meselâ 9/16 hesabıyle yazılması îcâb eden bir şarkının 5/8 ile yazılması gibi ehemmiyetli bazı hatalar bile yapılmıştı. Bundan başka, gönderilen notalara mahallerinde, şarkıların hakiki tavrını gösterecek mizan, usûl (metronom) işaretleri konmadığından biz de bunları haliyle tab etmek mecburiyetinde bulunduk. İşte bütün bu nevâkısın istikmâli fikridir ki bizi bizzatsevgili yurdumuzu dolaşmağa ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde Türk Mûsıkîsinin asıl rûhunu teşkileden nağmelerini letâfet-i asliyyelerini muhâfaza ederek zabta sevketti...[8].
Yusuf Ziya Bey de, Rauf Yektâ Bey’in yukarıdaki görüşlerine aynen katılıyor ve anketin niçin başarısız olduğunu Mahmut Ragıp [Gazimihal] Bey’e şöyle anlatıyordu:
“...Gönderilen parçalardan bazılarının buraca mevcudlarıyla mukâyeseleri neticesinde iyi notaya alınmadıkları anlaşılmıştı. Bazı kağıtlar ise boş geldi. Nota bilenlerin, notadaki kuvvetlerinden şüphe olunuyordu. Sânien, usülsüz mûsıkîlerin san’at kadrosundan hariç bırakıldıkları görülüyordu. Halbuki, asıl matlub bunlardı [Usulsüz mûsıkîleri notaya almaktaki güçlük malumdur]. Velhâsıl, beklenen netice hâsıl olmadı. Ma’mafih, bazı cevap verenlerle muhâbereden de hâli kalmadık...[9].
Fonografın Türkiye’ye Getirilişi, Dâru’l-Elhân Heyetinin Birinci Derleme Gezisine Çıkışı ve “Kozanoğlu” Türküsünün Derlenmesi
Başarısız sonuçlanan anketten sonra ortaya çıkan Anadolu’ya derlemeye çıkmak fikri, uygulama aşamasına geldiğinde, o zamana kadar kazanılan tecrübelerden de istifâde edildi.Bilhassa Yusuf Ziya Bey, Dâru’l-Elhân Müdürü Musa Süreyya Bey’in istifasından sonra, müdürlük makamına geçerek, daha rahat çalışma imkanı buldu. Önce, başka memleketlerde Musıkı Halkıyyatı tespiti yolunda neler yapıldığını araştırdı. En ideal yolun fonografla çalışmak olduğunu Berlin’deki müsteşrik dostundan ve Paris’te bulunan Cemal Reşit [Rey] Bey’den öğrenince, plakları ile birlikte ile birlikte bir makine (fonograf) göndermesini mektupla istedi [10].
Fonograf, 30 Temmuz 1926 tarihinde İstanbul’a geldi. Bir gün sonra da, Dâru’l-Elhân heyeti, Birinci Derleme Gezisi’ne çıktı. Bu derleme gezisinde 250 kadar türkü fonografa veya doğrudan doğruya notaya alındı. Böylece başlayan derleme gezileri 1927, 1928 ve 1929 yıllarında da tekrarlandı. Dört derleme gezisinde toplam bin kadar türkü, ses kayıdı alınarak veya doğrudan notası yazılarak tespit edildi. Dört derleme gezisinin sonucu olarak da oniki türkü defteri yayımlandı. Bu defterlerde 600 kadar türkü notası yer aldı.
Fonografın İstanbul’a gelerek, Dâru’l-Elhân heyetinin Anadolu’ya hareket etmesini ve “Kozanoğlu” türküsünün nasıl derlendiğini, yine Yusuf Ziya Bey’in hatıralarından öğreniyoruz:
30 Temmuz 1926’de Paté” fabrikası ma’mûlatından bir makine İstanbul’a geldi. 31 Temmuz Salı günü de ben, Ekrem Bey, Rauf Yektâ Bey ve Dürri Bey’lerden mürekkep heyet Haydarpaşa’dan ayrıldık. (...). İlk merhale Adana oldu. Adana’da ilk tespit edilen eser meşhur Kozanoğlu’dur. Kozan’da, evvelce nüfus müdürlüğü eden sazcı Hulûsi Bey’den hem sâz’a, hem de plak’a aldık. Halk Şarkıları mecmualarımızın birinci numerosunda çıkan Kozanoğlu’ndan kısmen farklıdır. Abdülaziz devrinden evvelki Kozan derebeylerine aiddir [Tanzimat’ta ya’ni mülki teşkilat ile kaymakamların ta’yininden evvel Anadolu’da derebeyler bulunduğu ma’lumdur]. Kozanoğullarından, hükümet kuvvetlerine karşı mukavemet maksadıyla dağa çıkan asıl Kozanoğlu’nun dağlardaki hayatı ile üzerine gönderilen ta’kib kuvvetleri ile mücadelesinin ifâdesidir:
Çıktım Kozan’ın dağına
Remel attım dost bağına
Aşiretten imdâd olmaz
Kaç kurtul Gâvur dağı’na
***
Kara çadır eğme ile
Ucu sırma düğme ile
Ne kaçarsın Kozanoğlu
Beş bin atlı gelme ile
***
Merdâne döğüşe döğüşe, nihayet yaralandıktan sonra, yine teslim olmaz;
Çıktım Kozan’ın dağına
Karı dizleyi dizleyi
Yaralarım göz göz oldu
Cerrah gözleyi gözleyi
Kabileyi, ta’kib kuvvetleri istilâ edince de, kalbinden şu ümidsiz ve kırık ıstırab ininleri dökülür:
Kır atım ürkdü boşandı
Üzengi yere döşendi
Ne yatıyon Kozanoğlu
Kılıcı düşman kuşandı, ah
Devlet ve millet mefhumlarından habersiz bu derebeylerin, Nizam askerlerini düşman saymasını takabbuh bizce pek tabii ise de, yalnız an’aneyi ve mevrus toprakları saklamağı namus borcu bilerek hep o uğurda çarpışdıklarını düşününce hareketlerinde bir eşkiya rûhu değil, zamanında mu’teber asâlet ve merdlik seciyyeleri sezmemek mümkün olmaz. Maiyyetlerinin kendilerine sadâkati de aynı îtikad ve heyecandan kuvvet alıyordu.(...).
Sazcı Hulûsi Bey’den bir kaç parça plağa alındı. Bozlak ve Çukurova adlı usülsüz 5-6 hava zaptettik. Diğer 12 parça daha ele geçirdiysek de dikkate şayan değillerdir” [11].
Yusuf Ziya Bey, Musıkı Ansiklopedisi dergisinde yazdığı bir makalede de Dâru’l-Elhân heyetinin Birinci Derleme gezisini ve Kozanoğlu türküsünün derlenmesini, yine yukarıdaki gibi anlatmaktadır:
31 Temmuz 1926’da ses alan makine ile riyâsetimde ve o zamanki Dâru’l-Elhân’ın Şark Musıkısi Nazariyatı ve Tarih muallimi merhum Rauf Yektâ Bey, Garp Musıkısi şubesi keman muallimi merhum Ekrem Besim, Dürrü Turan Bey’lerden mürekkep tetkik heyeti, Haydarpaşa’dan Anadolu’ya hareket etti.
Daha ziyâde, cenub memleketlerini istihdaf eden bu seyahatte ilk merhale Adana ve makine ile ilk tespit edilmiş türkü de meşhur Kozanoğlu türküsüdür. Niğdeli sazcı Hulusi’den plağa geçirilen bu türküde Kozan derebeylerinin, vaktin padişah orduları ile karşılaşması görülür:
Kara çadır eğme ile
Ucu sırma düğme ile
Ne yatarsın Kozanoğlu
Beş bin atlı gelme ile
***
Kır atım örkden boşandı
Özengi yere döşendi
Ne yatıyon Kozanoğlu
Kılıcı düşman kuşandı
Çıktım Kozan’ın dağına
Karı dizleyi dizleyi
Yarelerim göz göz oldu
Cerrah gözleyi gözleyi
...31 Temmuz 1926’da yola çıkan halk türküleri tetkik heyeti Adana’da Kozanoğlu’ndan başka Bozlak ve Çukurova denilen türkü tiplerinden onsekiz kadar eser aldıktan sonra “Keller” istasyonu yolu ile Antep’e doğru yola çıktı...[12].
Yusuf Ziya Bey, Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri, isimli kitabında da Kozanoğlu türküsüne yer vererek, türkünün hem hikâyesini hem de ondört kıt’adan meydana gelen güftesini yayımlamıştır. Yusuf Ziya Bey, bu türkü için ayrıca; şu notu düşmüş:
1926 tetkik seyahatimizde, Adana’da Niğdeli Ahmet Hulûsi’nin sazile çaldığı ve okuduğu aşağıki “Kozanoğlu” türküsü: Kons.A.Kol.P.18758...[13]”.
Kozanoğlu avdan gelir (aman)
Avını elinden alır (oy oy)
Buna Kozanoğlu derler (aman aman ben yandım aman)
Yiğit ölür namı kalır (oy oy)
***
Kara kavak yıkıntısı (aman)
Dallarının döküntüsü (oy oy)
Kozanoğlu düğün tutmuş (aman aman ben yandım aman)
Nerde bunun okuntusu (oy oy)
“Kozanoğlu Avdan Gelir” Türküsünün Notası Yayımlandı mı?
Yusuf Ziya Bey’in verdiği bilgilerle, Dâru’l-Elhân heyetinin 1926 yılında gerçekleştirdiği Birinci Derleme Gezilerinde, ilk derlenen türkünün Kozanoğlu türküsü olduğu belgelenmektedir. Bu bilgilere göre, Adana’da tespit edilen türkü Niğdeli Hulusi’nin sazı ve sesinden plağa alınmıştır.
Bizim Konservatuvar arşivinde rastladığımız plakda bulunan ve “Kozanoğlu Avdan Gelir” mısraıyla başlayan türkü, Yusuf Ziya bey’in sözünü ettiği “Kozanoğlu” türküsü olsa gerektir. Zira, arşivdeki plağın ön yüzünde ve “Türkü Derleme Fişi’nde, türkünün Niğdeli Hulusi’den alındığı belirtilmiştir. Birbirini destekleyen bu bilgilerden dolayı, Yusuf Ziya Bey’in bahsettiği plağın, bizim elimize geçen plak olduğunu şüphemiz kalmamıştır. Ancak, bu türkünün, notasının yayımlanıp yayımlanmadığı konusunda bazı şüphelerimiz vardır. Kozanoğlu türküsü hakkında bilgi veren kaynakları ve şüpheli noktaları şöyle gösterebiliriz.
1.1926 yılında neşredilen, Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları, Defter-1’de “Kozandağı Türküsü” adıyla bir nota yer almış; bu türkünün “yöresi” ve “kaynak kişisi” belirtilmemiştir [Bkz.Nota No.1]. Kozandağı Türküsü’nün notasında, bazı yazım hataları da görülmektedir [14]
Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları defterlerinden ilk iki tanesinin, derleme gezilerinden evvel, ankete gönderilen notalardan meydana getirildiğini belirtmiştik. Dolayısıyla bu nota, bir musıkışinas tarafından yazılarak Dâru’l-Elhân’a gönderilen örneklerdendir. Kayseri’den gönderilmiş olabileceğini düşündüğümüz bu türkü, Yusuf Ziya Bey’in de belirttiği gibi, Adana’da derlenen türküden farklıdır.
2.Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları olarak neşredilentürkü defterlerinden altıncısında, ikinci bir Kozanoğlu türküsü daha yer almaktadır [Bkz.Nota No.2]. Nota üzerinde, “Kaynak kişi” hakkındabilgi yoktur, ancak; yöresinin “Kozan” olduğu belirtilmiştir [15].
Defter-6’daki bu notanın üzerinde, “Kozan” adının bulunması, türkünün 1926 yılında Adana’da derlenen Kozanoğlu türküsü olabileceğini düşündürmektedir. Ancak, Defter-1’deki Kozandağı Türküsü, Defter-6’daki Kozanoğlu türküsü ile karşılaştırılırsa, küçük farklar dışında, iki türkünün de, birbirine çok benzediği görülür. Öncelikle, Defter-1’deki türkünün melodisi, Defter-6’daki türkünün melodisiyle aynıdır. Ancak, Kozandağı Türküsü’nde bulunan nota yazım hataları bu kez onarılmış ve Defter-6’da, Kozanoğlu adıyla yeniden yayımlanmıştır. Her iki defterdeki türkülerin birinci güfteleri aynı, ikinci güftelerindeki dörtlüklerde ise bazı farklı mısralar bulunmaktadır. Bağlantı ve terennümler bile, iki türküde de aynıdır. Bu iki türkünün melodilerinin birbirine bu kadar çok benzemesi ve güftenin de birbirine yakın olması, Defter-6’daki Kozanoğlu türküsünün, 1926’da Adana’da derlenen türkü olmadığı şüphesini uyandırmaktadır. Bu arada, Adnan Saygun’un verdiği şu bilgiler de düşündürücüdür:
Fakat çalışmalar gene iki koldan devam ediyordu. Bir taraftan fonografla türkülerin tespitine gidilirken, diğer taraftan türkülerin büyük bir ekseriyeti, sadece yazı ile kaydediliyordu. İşte, AnadoluHalk Şarkıları Külliyatı’nın üçüncüden onbeşinci deftere kadar olan neşriyatında mevcut bulunan türkülerin kâffesi plaklardan yazılmış olmayıp, muhtelif seyahatler esnasında dümdüz tespit olunmuştur. Bu itibarla, Konservatuvarın musıkı halkıyyâtı vâdisindeki bu iki veçheli mesâisini birbirine karıştırmamak lâzım gelir...[16].
Adnan Saygun, Yedi Karadeniz Türküsü ve Bir Horon adlı kitabının önsözünde, çalışmanın “ilk defaarşivden istifade edilerek ve doğrudan doğruya plaklardan yazılarak meydana getirildiğini” belirtmektedir. Ayrıca, kitabının kapağına “Arşiv Neşiryatı-1 notunu da düşen Saygun, Onbeşinci Defter’in, önceki Ondört Defter’den farklı olduğunu da böylece vurgulamış olmaktadır.
Adnan Saygun’un verdiği bu bilgilerle artık şüphemiz kalmamıştır ki doğrudan notaya alınarak yayımlandığı anlaşılan Defter-6’daki Kozanoğlu türküsü, Defter-1’deki Kozandağı Türküsü gibi, 1926 yılında Adana’da derlenen türkü değildir. Üstelik, daha önce Defter-1’de yayımlanan notanın onarılmış halidir.
3.Yusuf Ziya Bey’in, Kozanoğlu türküsü hakkında üç ayrı kaynakta verdiği bilgiler arasında yer alan güftelerin kıt’a sayıları farklıdır. Notalarla birlikte verilen kıt’alar da bu farklılığın içindedir.
3.1.Anadolu Türküleri ve Mûsıkî İstikbâlimiz kitabının 155-163.sayfaları arasında, türkünün dört kıt’a güftesi vardır. Ayrıca, 1927 yılında Maraş’ta derlenen bir başka “Kozanoğlu” varyantının üç kıt’alık güfteside burada yer almaktadır.
3.2.Musıkı Ansiklopedisi dergisinde Kozanoğlu türküsü için, üç kıt’a güfte verilmiştir.
3.3.Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri adlı kitapta, türkünün ondört kıt’alık güftesi yer almıştır. Dörtlüklerden ilk iki tanesi, plaktan yazılmıştır.
3.4.Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları, Defter-1 ve Defter-6’da da türküler, bağlantılı olarak ikişer kıt’alık güfteler halinde bulunmaktadır.
Yusuf Ziya Bey’in,türkü güftelerine büyük önem vermesi, son derece dikkat çekici hususlardan biridir.Zira,, henüz, halk müziğimizin yeterince tanınmadığı bir devirde, türkü güftelerinin, melodilerden daha değerli sayılması ve konuya edebîağırlıklı yaklaşılması da normal karşılanması gereken bir konudur. Bunun sebeblerinden biri, o yıllarda halk müziği çalışmalarının yeni başlamış olması ve bir takım sonuçlar çıkarabilmek için, yeterli malzemelerin elde bulunmamasıdır. Çeşitli yollarla temin edilen bazı türkülerin, birbirleri ile mukayeseleri neticesinde yeni yeni fikirlere varılmaya çalışıldığı, türkü defterlerinden anlaşılmaktadır. O yıllarda çıkarılmaya çalışılan sonuçlar, bugün için “önemsiz”, “yanlış” veya “tutarlı” olarak nitelendirilebilir. Değerlendirmeler ne şekilde olursa olsun, belirli bir dönemde kazanılan yeni fikirler, araştırmacıyı yönlendirmesi bakımından her zaman değerlidir.
Nitekim, Yusuf Ziya Bey, Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri kitabına aldığı örneklerde, bizzat Konservatuvar Arşivi’ndeki plaklardan topladığı güfteleri, özel olarak derlediği güftelerle birleştirerek, bir konu bütünlüğü içinde vermeyi tercih etmiş; veya sözlü bir halk ezgisinin güftesini, başka bir ezginin güftesiyle birleştirerek, sanki bir tek türküye ait imiş gibi kullanmaya çalışmıştır. Yusuf Ziya Bey, bu düşünceyle “Kozanoğlu Avdan Gelir” türküsünün de iki kıt’asını Konservatuvar arşivindeki plaklardan yazarak ve diğer oniki kıt’ayı da muhtelif yerlerden toplayarak kitabına almıştır. İşte, Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri adlı kitapta yer alan “Kozanoğlu” türküsünün ilk iki kıt’ası, bizim tesadüf ettiğimiz plaktaki türkünün sözleriyle aynıdır. Ve 1926 yılında, Adana’da derlenen türkü hakkında yapılan tek basılı yayın da budur.
Defter-6’da bulunan Kozanoğlu türküsünün üstüne “Kozan” yazılmasının sebebi de, bizce melodinin değil, güftenin önemsenmesindedir. Zira, türkü güftelerinin, bir konu birliği içinde biraraya getirilebileceği düşüncesinin bunda etken olduğu sonucuna varılabilir. Ancak, burada, muhtelif varyantlardaki melodik yapıların, gözardı edilmesi gibi bir durum da ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, önce ankete gönderilen “Kozandağı Türküsü”nün bir başka varyantına Adana’da rastlanılınca, toplanan güfteler Defter-1’deki notanın ilişiğinde verilerek, bir kez daha Defter-6’da yayımlanmış olmalıdır. Yani,Hulusi Bey’den alınan türkü notaya alınmamış ve yayımlanmamıştır.
4.Konservatuvar arşivinde rastladığımız “Kozanoğlu Avdan Gelir” türküsünün plağı üzerinde “2905” numarası vardır. Bu numara plağın master’i üzerinde de bulunmaktadır [Bkz.Resim 1]. Yusuf Ziya Bey, Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri kitabında ise, bu türkünün künyesini ve plak numarasını [Kons.A.Kol.P.18758] olarak vermektedir. Bu bilgilerden, plağın ikinci kez çoğaltıldığı anlaşılmaktadır [17].
5.Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları, defterlerinden bazılarının arka sayfalarında yer alan bir satış ilanındaki: “...Bu türküler, beş kişilik bir hey’et tarafından plaka çalınmış ve fevkalâde bir ses bunlara refâkat etmiştir” şeklindeki bir notta, Kozanoğlu türküsünün adı da yer almaktadır. Bu bilgilerden, Kozanoğlu türküsünün, profesyonel sanatçılar tarafından da plak’aokunduğunu öğreniyoruz.
Biz, yukarıdaki îlânda sözü edilen “Kozanoğlu” plağını bütün aramalarımıza karşın bulamadık, ancak; bu plaktaki türkünün, Niğdeli Hulusi’nin okuduğu Kozanoğlu Avdan Gelir türküsü olması ihtimal dışıdır. Zira, söz konusu ilan, henüz Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları Defter-3’den itibaren yayımlanmaya başlamıştır ki Defter 3’ün basım tarihi 1926’dır. “Kozanoğlu Avdan Gelir” türküsü ise, 1926 Ağustos’unda derlenmiştir. Bizce, bu ilanda sözü edilen Kozanoğlu türküsü, Defter-1’de notası yayımlanmış Kozandağı türküsü olmalıdır.
Kozanoğlu Avdan Gelir” türküsünün yayımlanıp yayımlanmadığı konusunda şüpheli bulduğumuz noktaları, yukarıda maddeler halinde göstermeye çalıştık. Bu maddelerde şüpheli gördüğümüz konulara, belgeler göstererek cevaplar aradık. Bütün bu bilgi ve belgelere dayanarak, 1926 yılında, Adana’da fonografa alınan ilk “Kozanoğlu Avdan Gelir” mısraı ile başlayan türkünün notasının, hiç bir kaynakta yayımlanmamış olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Bu türkünün sadece güftesi, Yusuf Ziya Demirci’nin hazırladığı Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri isimli kitapta ilk ve son kez neşredilmiştir. Buna göre, bu türkünün notası, ilk kez tarafımızdan yayımlanmış olmaktadır.
Bu çalışmada notasını verdiğimiz “Kozanoğlu Avdan Gelir” türküsü, plaktan dikte edilerek notaya alınmış ve bütün sesler, duyulabildiği ölçüde yazılmaya çalışılmıştır. Türkünün güftesi tamamen notalanmış ve saz bağlantıları da duyulduğu yerlerde yazılmıştır. Türkünün metronom değeri de, nota üzerinde gösterilmiş, ayrıca; karar sesinin diapazon karşılığı “Fa” anahtarıyla belirtilmiştir.
Kaynak kişi, türkü içinde kendi hâlet-i rûhiyesine göre bazı eksik veya fazla figürler kullanmakta; bilhassa; bölmeler arasında köprü gibi kullandığı arasazlar, melodik biçimi zorlamaktadır. Buna bağlı olarak da türkünün bölmelerinde ritmik bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Türkünün genel yapısında yer alan bu bozukluğun, bir onarım ile giderilmesi mümkün ise; ezginin duyulduğu gibi notalamasından kaynaklanan endişeden dolayı, nota üzerinde kalem oynatmaktan kaçınılmıştır. Bizim kanaatimize göre türküde giriş ve ara sazı olarak kullanılan ve parça plağa iki kıt’a olarak kaydedildiği için, güfteler arasında görülmeyen enstrumantal melodi, esasda(3+2+3)=8/4’lük düzenli bir usul yapısı göstermektedir. Bu kısımda, 8/4’lük usul dışına çıkan ritmik ve melodik fazlalıklar da, daha ziyade ölçülendirme ile gösterilmiştir. Bunun yanında, güfte melodisi ise, 4/4’lük bir usul kalıbına dayanmakta, ancak; bu usul kalıbında da kimi zaman melodik gruplamalara ilave edilen fazla figürler nedeni ile ritmik bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, bilhassa bölme sonlarındaki güçlü ya da kadans ses üzerinde, tekrara dayalıfigürlerde, 4/4’lük usul yapısının tamamlanmadığı görülmektedir. Bu nedenle, temel usul kalıpları dışına çıkan melodik gruplamalar için, ritmik bir ölçülendirme yoluna gidilmiştir ve usuldeki bu bozukluk, birinci kıt’a ile ikinci kıt’anın karşılaştırılması ile daha net anlaşılabilmektedir. Buna göre de, ölçü başlarına yazılan rakamların, gerçek birer usul kalıbı olarak değerlendirilmemesi gerekir.
Sonuç
1.Halk müziğimizin derlenmesi için, yıllar süren yayımlar yapılmış ve bu yayımların bir sonucu olarak “Anket” ve “Sahada türkü derleme” girişimlerindebulunulmuştur. İdeal bir derleme için fonograf”tan yararlanmak gerektiğine inanan Dârul’-Elhân’a mensup aydın müzik adamları ise, 1926 yılında başladıkları saha araştırmalarında ilk defa fonografı kullanmışlar ve bu suretle ülkemizde teknolojik gelişimlerden yararlanma yönünde de yeni bir dönem başlatmışlardır.Sahada fonografla toplanan müzik materyalleri [plaklar], o günden bugüne bu kurumun arşivinde saklanmıştır.
2.Dâru’l-Elhân heyeti tarafından, 1926 yılında, Adana’da ilk defa başlatılan saha araştırmasında, fonografla derlenen ilk halk ezgisi “Kozanoğlu Avdan Gelir” mısraı ile başlamaktadır. Ezgi Niğdeli Ahmet Hulusi adında bir halk sanatkarının sazı ve sesinden plağa alınmıştır. Ancak, bu türkünün ülkemizde, ses kayıt cihazı ile tespit edilen ilk halk ezgisi olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Çünkü, daha 1900’lerin başında, ülkemizde fonografın bulunduğu ve bazı Klasik Türk Müziği eserlerinin plaklara alındığı bilinmektedir. Dolayısıyla, Dâru’l-Elhân derlemelerinden önce de, plaklarahalk ezgilerinin alınmış olma ihtimali vardır.
3.1926-1929 yılları arasında yapılan derleme gezinde toplanaezgilerin notaları, oniki türkü defteri yayımlanmıştır, ancak; bu defterlerdeki notalar, arşivde bulunan plaklardan yazılmamıştır. Dolayısıyla, Dâru’l-Elhân tarafından gerçekleştirilen “Anket” neticesinde, Anadolu Halk Şarkıları adıyla yayımlanan iki türkü defterinin birincisinde [Defter-1] ve 1926-1929 yılları arasında gerçekleştirilen dört derleme gezisi neticesinde yayımlanan oniki türkü defterinin dördüncüsün [Defter-6] yer alan iki adet Kozanoğlu ile ilgili nota da, Adana’da plağa alınan türkünün notası değildir.
4.1926 yılında, Dâru’l-Elhân heyeti tarafından gerçekleştirilen Birinci Derleme Seyahati’nin ardından geçen süre içinde “Arşivdeki plaklardan istifade edilerek yayımlanmış” üç adet kitabın var olduğu görülür. Bu kitaplardan biri Adnan Saygun tarafından yazılmış ve Yedi KaradenizTürküsü ve Bir Horon adıyla yayımlanmıştır. Kitapta sekiz adet türkü notası yer almaktadır ki bu notalar doğrudan plaklardan yazılan ve İstanbul Belediye Konservatuvarı tarafından yayımlanan ilk türkü notalarıdır. Yusuf Ziya Demirci’nin yayımladığı Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri adlı kitabı da, arşivdeki plaklardan istifade edilerek meydana getirilmiştir. Ancak bu kitapta türkülerin sadece güfteleri yer almıştır. Hangi güftenin hangi plaktan alındığını göstermek için de, plakların numaraları verilmiştir. Üçüncü kaynak ise, Sadi Yaver Ataman tarafından yayımlanmış olan “Bu Toprağın Sesi/Memleket Havaları” adlı kitaptır ki bu kitaptaki türkü güftelerinden bazıları, arşivdeki plaklardan yazılmıştır [18].
TRT Türk Halk Müziği Repertuvarı’na kazandırılan bazı türküler de vardır ki bu türküler de Konservatuvar arşivindeki plaklardan ya da Konservatuvarın piyasaya satışa sunduğu plaklardan notaya alınmıştır. Ne TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM Repertuvarı Nota Yayınları arasında; ne Saygun’un ne de Ataman’ın kitaplarında “Kozanoğlu Avdan Gelir” mısraı ile başlayan bir türkü yer almamaktadır. Söz konusu türkünün sadece güftesine, Yusuf Ziya Demirci’nin Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleriadlı kitabında rastlanmaktadır.
5.Niğdeli Ahmet Hulusi’nin çalıp-söylediği “Kozanoğlu avdan gelir” türküsünün plağı, iki defa çoğaltılarak satışa çıkarılmış olduğundan, başka resmi ve özel arşivlerde muhtemelen yer bulunmaktadır. Nitekim, TRT İstanbul Radyosu diskoteğinde bu plaktan bir adet bulunduğu tarafımızdan tespit edilmiştir. Buna karşın, derlendikten sonra aradan geçen süre içinde ilim -sanat camiasına kazandırılmamış olan bu türkü, ilk kez tarafımızdan notaya alınmış olmaktadır. Türkü, ayrıca; TRT THM Repertuvarı’na da bizim tarafından kazandırılmış [19]. ve ayrıca; çeşitli prodüksiyonlarda profesyonel sanatçılar tarafından da seslendirilerek kamuoyuna maledilmiştir [20].
Kozanoğlu Avdan Gelir” Türküsünün Bilgi Fişi:
Nota No.3
Türkünün Birinci Mısraı: Kozanoğlu avdan gelir
Derlendiği Yer: Adana
Kaynak Kişi: Niğdeli Ahmet Hulusi
Kaynak Kişinin Çaldığı Saz: Tambura
Derleyenler: Dâru’l-Elhân Adına: Yusuf Ziyâ [Demirci] Bey, Rauf Yektâ Bey, Ekrem Besim Bey, Dürri [Turan] Bey,
Derleme Tarihi: Ağustos/1926
Notaya Alan: Süleyman Şenel
Notaya Alma Tarihi: 17.7.1988
Güfte:
Kozanoğlu avdan gelir(aman)
Avını elinden alır (oy oy)
Buna Kozanoğlu derler (Beyler aman aman aman ben yandım aman)
Yiğit ölür nâmı kalır
[Buna Kozan Beyi derler (aman aman ben yandım aman)]
[Yiğit ölür nâmı kalır (aman]
***
Kara kavak yıkıntısı (aman)
Dallarının döküntüsü (oy oy)
Kozanoğlu düğün tutmuş (aman aman ben yandım aman)
Nerde bunun okuntusu (yörü)
[Kozanoğlu düğün tutmuş (Beyler aman aman ben yandım aman)]
[Hani bunun okuntusu (yörü]


[1] Kurulduğu yıllarda adı “Dâru’l-Elhân” olan bu kurum, önce “İstanbul Konservatuvarı”, sonra da İstanbul Belediye Konservatuvarı” olarak isim değiştirdi. Hâlen İstanbul Üniversitesine bağlı “Devlet Konservatuvarı” olarak eğitim vermektedir.
[2] Arşivdeki çalışmamız, dinleme ve tasnifetmeye yönelikti. Çalışmamız esnasında Etnomüzikolog Dr.Irene Markoff; İ.Ü.Devlet Konservatuvarı Sanatçı Öğretim Elemanlarından Sayın Tuncer İnan, Sayın Cabir Kökten, dostumuz Sayın Mithat Arısoy ve arşiv görevlilerinin yardımlarını gördük. Kendilerine bir kez daha teşekkürlerimizi sunarız.
[3] Columbia firması tarafından çoğaltıldığı anlaşılan çalar vaziyetteki bu plaktan, arşivde master’i dışında, 2 adet daha vardı.
[4] Ziya Gökalp, “İçtimâiyât: Hars ve Medeniyet”, Yeni Mecmua, 5.9.1918, S.60, s.142-143.
[5] Rauf Yektâ,“Şark Musıkısine Ait Bir Mühim Teşebbüs”, Şehbal, S.48, 15.2.1327[1911], s.472-473.
[6] Musa Süreyya, “Asker Türküsü”, Yeni Mecmua [Çanakkale/5-18 Mart 1915-331/Yeni Mecmua’nınFevkalade Nüshası], 1918, s.80.
[7] Seyfettin Asaf-Sezai Asaf, Yurdumuzun Nağmeleri, İstanbul, 1926, Milli Matbaa, s.1.
[8] Rauf Yektâ, “Mukaddime”, Dâru’l-Elhân: Anadolu Halk Şarkıları, Defter-2, İstanbul, 1926, Evkâf-ı İslâmiyyeMatbaası,
s.7-8.
[9] Mahmut Ragıp, Anadolu Türküleri ve Musıkı İstikbalimiz, İstanbul, 1928, Maârif Matbaası, s.157-158.
[10]Yusuf Ziya Bey, bu hususda Anadolu Türküleri ve Musıkı İstikbalimiz kitabının 158.sayfasında, Mahmut Ragıp Bey’e şunları söylüyor: “Plakları ile birlikte bir makine göndermesi hususunda Cemal Bey’e yazdım. Fakat, bütün bu işler esnasında tahsisata olan ihtiyaç da bir an hatırımdan çıkmıyordu. Şehremîni Muhiddin [Üstündağ] Bey’e müracaat ettim. Muhiddin Bey, teşebbüsü cidden hayr-hâhâne karşıladılar. Lâzım kalan tahsisatın -ki makine masrafları vesâire ile 2000 liraya ihtiyaç göstermiştik- derhâl verilmesini kabul ettiler [Konservatuvarda bu yolla tahsisat bulunmamasına rağmen]...”.
[11] M.Ragıp, age, s.155-157.
[12] Yusuf Ziya Demirci, “Memleketimizde Musıkı Folklor Hareketleri”, Musıkı Ansiklopedisi, S.4, 18.4.1947, s.3; S.5, 2.5.1947, s.3.
[13] Yusuf Ziya Demirci, Anadolu Köylerinin Türküleri/Köy Halk Türküleri, İstanbul, 1938, Burhaneddin Matbaası, s.310
[14] Dâru’l-Elhân Külliyâtı Anadolu Halk Şarkıları, Defter-1, İstanbul, 1926, Şehzâdebaşı: Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, s.16, 1.Tab’ı; İstanbul Belediyesi Konservatuvar Neşriyatından: Anadolu Halk Şarkıları, Defter-1, İstanbul, Tarih yok, Hüsnü Onaran Basımevi, s.16, 2.Tabı.
[15] Dâru’l-Elhân Külliyâtı AnadoluHalk Şarkıları, Defter-6, İstanbul, 1928, Şehzâdebaşı: Evkâf Matbaası, s.2
[16] Adnan Saygın [Saygun], Halk Türküleri: Yedi Karadeniz Türküsü ve Bir Horon, İstanbul Belediye Konservatuvarı Külliyâtı, Onbeşinci Defter, Arşiv Neşriyatı-1, İstanbul, 1937(?), Hüsnü Onaran Basımevi, s.V.
[17] Konservatuvar arşivinde, biz Columbia 18758 numaralı plağa rastlayamadık. Ancak, 1940’larda yaklaşık 30.000’eyakın plağın bulunduğu çeşitli kaynaklarda zikredilen arşivde, bugün 4000 kadar plağın geriye kaldığı düşünülürse, 18758 numaralı “Kozanoğlu plağının kaybolduğu veya kırıldığı sonucuna varabiliriz.
[18] Sadi Yaver Ataman, Bu Toprağın Sesi/(Toprak Kokan) Memleket Havaları, İstanbul, 1951, Şaka Matbaası, 160 s.,
[19] TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM Nota Yayınları, “Kozanoğlu avdan gelir”, Nota No.:3580.
[20] Halk Müziğimiz (Radyo Programı), Hazırlayan: Süleyman Şenel, 24.5.1988, TRT II, Saat:10.00]; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı, “Türkülerimiz Söylenir Üç Kıt’ada[ 4 CD/Kaset’lik Takım]”, İstanbul, 1996.