Pir Sultan Abdal’ın yaşamıyla ilgili çok kesin diyebileceğimiz bilgi yoktur. Bütün bilinenler kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerden, kendi deyişlerinden ya da o çağda yaşamış diğer ozanların kendisiyle ilgili şiirlerinden ibarettir.
Bu bilgilere göre; Pir Sultan Sivas’a bağlı Yıldızeli ilçesinin Banaz köyünde doğmuştur. Asıl adı Haydar’dır. Bugün Banaz’da ozana ait olduğu söylenen bir ev vardır. Evin önünde bir söğüt ağacı, bir değirmen taşı vardır. Pir Sultan’ın bu taşı değneğine takıp Horasan’dan getirdiği; sıcak yaz günlerinde söğüt ağacının gölgesinde ki bu taşın üstüne oturup saz çaldığı söylenir.
Pir Sultandiğer çocuklar gibi küçükken köyde çobanlık yapar, on beş yaşınagelince de gurbete çıkar. Elmalı da Abdal Musa dergâhında ve Çorum’daki Alevi dergâhlarında eğitim görür, daha sonra da “Fütüvvet” örgütüne girip sipahi olur. Osmanlı Ordusu’nda Belgrat seferine katılır. Budin Salankamen ve Petervaradin Kalesi’nin alınışında Virani ile birlikte çok yararlıklar gösterir.
Seferden sonraÇorlu’da Baba İshak dergahına, İstanbul’da Kalenderhane’ye konuk olur, oradaki can dostlarla tanışır, dostluklar kurar. Kalenderhane’deki dervişler İstanbul’da kalmasını isterler ancak o Çorum’a döner, tekrar dergâha girer. Kısa bir süre sonra da Sivas’ta “Pir”in “post”una vekillikle görevlendirilir.
Sivas’ta dergâha kapanıp kalmaz, halkın sorunlarıyla da ilgilenmeye başlar. İyi bir ozandır ve ozanlığını halkın dertlerini dile getirmekte çok iyi kullanır. Bir süre sonra yalnız Sivas’ın değil; civardaki il ve ilçelerdengelenlerin de umut kaynağı olur.
Halk o dönemde toprak dağılımındaki adaletsizlikten, ağır vergilerden, yoksulluktan bunalmıştır. Onların sorunlarıyla da yakından ilgilenir.Bu yüzden dergÂhtaki odası çevreden gelen ziyaretçilerle dolup taşmaktadır. Gelenler bu sıkıntılardan nasıl kurtulacaklarını, dirlik ve düzenin nasıl sağlanacağını Şeyh Haydar’dan (Pir Sultan Abdal) öğrenmeye çalışmakta, ondan medet beklemektedirler.
Bu gelişmeler Sivas valisi Hızır Paşa’ ya ulaşmakta gecikmez. Pir Sultan’ ın çocukluk arkadaşı olan Hızır Paşaonu makamına çağırır. Biraz gözdağı verip uyardıktan sonra da öğle yemeğini birlikte yemek için teklifte bulunur. Pir Sultan:
“ Bağışlayın, dergâhta canlar bekler, hemen gitmem gerek” der. Paşa biraz daha ısrar edince de dayanamaz:
“Yoksul köylünün rızkı ve haksız vergilerin ürünü olan sofranıza oturmamı beklemeyin! Sizinle konuşmak, anlaşmak çok zor. Çünkü sizin kulağınız sarayda, benimki halkın soluğunda. Saray devrilip Şah’ ın geldiği gün, siz ve benzerleriniz yok olacak. Ben ve yandaşlarım ise bir buhurdan gibi yıllarca tüteceğiz. Siz günü gün etmek istersiniz, biz ise halkımızın dertlerini paylaşmak, yardımına koşmak isteriz.”
Bu sözlerdeki hakaret “Deli” lakaplı Hızır Paşa’yıçok kızdırır. İki elini çırparak Nöbetçilere emir verir:
“Tez olasız. Bir haini konağımızda konuk etmek isteriz. Verdiği karşılığa bakınhele. Alıp götüresiz onu, Toprakkale’ sinde zindana atasız. Nefsini terbiye eyleye... "
Birden iriyarı adamlar Pir Sultan’ ı kıskıvrak yakalarlar. Kapıdan çıkacakları sırada o Hızır Paşa’ ya yönelir:
“Sofranızdaki o yemekleri ben değil, Banaz’ daki iki köpeğim de haram diye yemezdi.”
Hızır paşa hırsından delirmiş gibi bağırmaktadır. Nöbetçiler kollarına sımsıkı girerler; kapıdan çıkıp zindana doğru götürürler ...
Bir süre sonra da haber göndererek kendisinden af dilemesini ister ancak Pir Sultan’ danbir karşılık göremez.
Bu arada halk bu olaya büyük bir tepki göstermiş, yer yer isyanlar çıkmaya başlamıştır. Bunun üzerine Hızır Paşa, Pir Sultan’ın asılmasını emreder.
Pir Sultan darağacına giderken yüksek sesle şu sözleri söyler:
“Yürü bire Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir.”

Mezarı bugün Kepçeli adı verilen,asıldığı yerdedir. Ölüm tarihi ise 1587 - 1590 yılları arasındadır.

Pîr Sultan yaşadığı 16. yüzyılın konuşma dilini şiirlerinde akıcı bir şekilde ve ustaca kullanmıştır. Halk edebiyatı geleneklerinden hiç ayrılmamış, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyiş özellikleriyle, bir halk ozanı görünümünü hep sürdürmüştür. Şiirlerini genellikle hece ölçüsünün 11'li, ve 8'li kalıplarıyla yazmıştır. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk ozanlarının tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilenmemiş, şiirlerinde aruz ölçüsü kullanmamıştır..

Deyişlerinden örnekler:

- 1 -

Kul olayım kalem tutan ellere
Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz
Şekerler ezeyim şirin dillere
Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz

Allahı seversen kâtip böyle yaz
Dün ü gün ol Şah’a eylerim niyaz
Umarım yıkılır şu kanlı Sivas
Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz

Sivas illerinde zilim çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir
Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz

Pir Sultan Abdal’ım hey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa
Bizi hasret koydu kavim kardaşa
Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz

- 2 -

Nasıl yar diyeyim ben böyle yare
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin bağında bülbüller öter
N’idem benim gülüm solduktan sonra

Coşkun sular gibi çağlamayan yar
Gönlünü gönlüme bağlamayan yar
Benim şu halime ağlamayan yar
Daha ağlamasın öldükten sonra

Karadır kaşların keman istemem
Şu gönlüme özge mihmân istemem
Ölsem bu derdime derman istemem
Ok atıp sinemi deldikten sonra

Pir Sultan Abdal'ım sürem bu yolu
İnsanın kâmilin olmuşam kulu
İster yağmur yağsın isterse dolu
N’idem ben ummana daldıktan sonra

- 3 -

Aşnamdan ayrıldım yamandır halım
Adettir aşıkın hali böyl'olur
Pir aklımı aldı çevirdi başım
Mecnun dedikleri böyl'olur

Murayi olanlar bir sırra ermez
Gögsünde iman olan aşıka kıymaz
Üstüne yaslanan kokuna doymaz
Firdevs-i âlânın gülü böyl'olur

Şu aşkın ateşi sinemi yaktı
Ah ile feryadım göklere çıktı
Gözlerimden yaş yerine kan aktı
Yaz bahar çayının seli böyl'olur

Göründü gözüme bu aşkın babı
Bülbül dalda sadâ verir harabı
Beni mest eyledi aşkın şarabı
Dost elinden gelen dolu böyl'oldur

Pir Sultan Abdal'ım yoldan dönmezem
Dünya ahret Piri elden koymazam
Muhanetin sofrasına sunmazam
Saadetli Sultan kulu böyl'olur

ihsanozturk.com