1310 (1894) yılının sonbaharında (25 Ekim) Sivrialan'da (Söbalan) doğdu.

1317'de (1901) çiçek hastalığına yakalandı, sol gözünü kaybetti.
Diğer gözünde belli belirsiz bir ışık vardı. Aynı yıl içinde, bir gün babasıyla ahırlarında mallarını yemlerken, öküzlerden birinin boynuzu Veysel'in ışık alan gözüne çarptı, böylece o ışıkta kayboldu. O günden sonra küçük kız kardeşi Elif elinden tutarak dolaştırmaya başladı Veysel'i...
Babası Karaca Ahmet şiire, türküye meraklı biriydi. Veysel'i, halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışırdı. Sivas'ın köyleri de saz çalan ozanlarla dolu... Onlar da ara sıra gelip Karaca Ahmet'in evine konuk olur, çalıp söyleyerek meşk ederlerdi. Veysel, ozanların yanına oturur onları ilgiyle dinlerdi. Babası, oğlunun bu ilgisini görünce o'na bir Bağlama almaya niyetlendi.
1320 (1904) Sivrialan'a komşu olan Ortaköy'de Mustafa Abdal Tekkesi vardı. Karaca Ahmet bu tekkede yönetici olan Hasan Baba'dan aldığı Bağlamayı oğluna götürdü. Böylelikle Veysel, babasının "canı sıkılmasın, kendi kendine oyalansın" diye aldığı Bağlamayla tanıştı.
Köyde Molla Hüseyin adında Bağlama çalan bir komşuları vardı. Karaca Ahmet'in ricasıyla Veysel'e Bağlama öğretmeye başladı ve ilk ustası oldu. Molla Hüseyin önce Bağlamayı nasıl tutacağını, tezeneyi nasıl vuracağını parmaklarını nasıl kullanacağını; arkasından bildiği türküleri ve akort etmeyi öğretti Veysel'e... Aynı zamanda Bağlamasının tellerini değiştiriyor, tamir işlerini yapıyordu. İlk öğrenip söylediği türkü: "Takdirden gelene tedbir kılınmaz."
Daha sonra köylerine Divriği'den sık sık gelen Çamşıhılı Ali Ağa ikinci ustası olarak küçük Veysel'e hem Bağlama, hem de eski ozanlarla ilgili dersler vermeye başladı. Kendini iyice Bağlamaya veren Veysel, bir süre sonra ustalarından öğrendiği türküleri çok güzel çalıp söylemeye başlamıştı. Oyalansın diye alınan saz, artık Veysel'in en iyi arkadaşı olmuştu.
İlk çalıp söylediği türküler Molla Hüseyin'den ve Çamşıhılı Ali Ağa'dan öğrendikleridir. Daha sonra Mustafa Abdal ve Yalıncak tekkelerinde geçirdiği günler O'na usta ozanların deyişlerini öğrenmesi için en uygun koşulları sağlamıştır. Çünkü Alevi-Bektaşi Tekkeleri o yıllarda deyişlerin sonraki kuşaklara aktarılmasındaki en önemli mekanlardı.
1322-1323 (1906 -1907) Yıllarında bahçenin tüm bakımını yapmaya başladı. Aynı yıllarda tütün içmeye alıştı.
1919: 25 Yaşında Esma ile evlendi.
1921: Annesini yitirdi.
1922: Babasını yitirdi.
1924: Esma 6 aylık kızını bırakarak, yanlarında çalışan hizmetkarla (Hüseyin) Bafra'ya kaçtı.

A. Kutsi Tecer Sivas Lisesi'nde Edebiyat Öğretmeni olarak görev yapmaktadır. O dönemdeki Sivas Belediye Başkanı Hikmet Bey de bu konularda duyarlı bir insandır. O'nun ve Sivas'taki Halk Edebiyatıyla ilgilenen eşraftan kişilerin desteğiyle "Halk Şairleri Koruma Derneği"ni kurarlar.
Tecer, "Halk Şairleri Koruma Derneği"nin kuruluş amaçlarını açıklarken der ki: "Halk duyuşları ve halk ruhunun ifadesi olan şiirler ve her türlü dil ürünleri, halk ruhunu öyle öylesine aksettirir ki insan adeta onu derinden, çok derinden vuran bir ışık gibi görür. Bu ışık millet ruhumuz değil de nedir?
O halde bilhassa yaşadığımız zaman zarfında halkın hayat intibalarını toplamak lazımdır."
Derneğin tüzüğünde her yıl teşrinlerde (Ekim, Kasım) "Halk Şairleri Bayramı" yapılacağı hakkında bir madde vardır.
Sivas'ta 1. Halk Şairleri Bayramı'nın tarihi 05 Kasım 1931 olarak belirlendi. Yoğun bir hazırlık döneminin ardından Bayram töreni belirlendiği üzere 05 Kasım 1931 Günü Dernek Başkanı Sivas Belediye Başkanı Hikmet Bey'in açış konuşmasıyla başladı. Çeşitli Müsamere, Halay Ekiplerinin gösterileri, aşıkların konserleri vb. törenlerle 3 gün sürdü.
Bayram günlerinde Sivas'ta bayram anısı için basılan kartpostallar satıldı. "Halk İçin" dergisi Bayram vesilesiyle özel bir sayı çıkararak Kertmeli Aşık Mesleki'ye ayırdı. Ayrıca "Kızılırmak" ve "Sivas" gazetelerinde bayramla ilgili yazı ve resimler yayınlandı. İstanbul basını da bayramla ilgili yazı ve resimler yayınladılar. Ancak ulaşımın zor olması ve mevsim şartları nedeniyle katılım düşük oldu. Bayrama, Suzani, Revani, Aşık Süleyman, Karlı Mehmet, Talibi Coşkun, Aşık Müştak, Hikayeci Ağa Dayı, Yarım Ali, Aşık Yusuf ve Aşık Veysel'in de aralarında olduğu 15 aşık katıldı. Katılan aşıkların tümü maddi yönden varlıklı olmayan insanlardı. Bu nedenle Sivas'ta kaldıkları günlerde Halk Aşıkları Koruma Derneği'nin konuğu olarak ağırlandılar.
Veysel için bayramın en önemli etkinliği aşıkların konseri idi. Aşıkların konseri 04 Eylül Sivas Lisesi'nde yapıldı. Aşık Veysel o gün sahneye ilk çıktığında üç türkü söyledi:
"Seherde ağlayan bülbül"
"Takdirden gelene tedbir kılınmaz"
"Ne ötersin dertli dertli."

İzleyiciler o kadar etkilendiler ki alkışlarla yeniden çağırdılar. Bu kez "Mecnun'um Leyla'mı gördüm" adlı, sözleri Aşık Veli'ye ait olan deyişi söyledi. İzleyici iyice coşmuştu. Alkışlarla bir kez daha çağırdılar. Veysel son olarak "Ben meylimi üç güzele düşürdüm" adlı türküyü söyledi ve sahneden indi. Bu geceden sonra Veysel'in kendine güveni artmış, Tecer'in teşvikiyle de kendi şiirlerini üretmeye başlamıştır. Bu bayram olmasa Veysel belki de Emlek türküleri söyleyen mahalli bir türkücü olmanın ötesine gidemeyecekti. 1933 Yılı'na kadar yalnız usta malı söyleyen Veysel, bu yıldan başlayarak kendi mahlasını taşıyan şiirler ve türkülerle söylemeye başlamıştır. "Veysel ilk deyişlerini söyledikten sonra Tecer'i hep saygıyla anar ve şöyle der: "Tecer dilimizin bağını çözdü, çok şükür."
Bu bayrama katılan aşıklara Ahmet Kutsi Tecer'in çabalarıyla "Halk Şairi" belgesi verildi. Bu belge sayesinde aşıklar Bağlamalarıyla serbestçe dolaşma olanağı buldular. Çünkü o dönemde Bağlama çalanlara iyi gözle bakılmıyordu. Bağlama çalmak günah ve ayıp sayılıyordu.
İlk şiirini 1933 Yılında söyledi. O olayı aşık şöyle anlatır:
"Köyümüzün bağlı olduğu Ağcakışla nahiyesi müdürü Ali Rıza Bey köyümüze gelmişti. Sohbet arasında "aşık, bu yıl Cumhuriyet'in onuncu yılını kutlayacağız. Bir destan hazırla da Cumhuriyet Bayramı'nda nahiyede sana okutayım" dedi. Ben de o sene ilk defa şu destanı söyledim. Yani ilk şiirim (demem) bu oldu."

"Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi (Atatürk'tür Türkiye'nin ihyası)
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz canımızdan"

Şiiri okuduğunda Ali Rıza Bey çok beğendi ve Ankara'ya göndermek istedi. Ancak Veysel, Ata'ya destanı bizzat götürüp okumak istemekteydi. 1933 yılında köylüsü İbrahim'le yola çıkarak üç aylık bir süreden sonra Ankara'ya geldi. Ne var ki Atatürk'le görüşme isteği çeşitli aksilikler yüzünden gerçekleşmedi. Aşık Veysel'in yaşamında en çok üzüldüğü iki olay vardır; biri askere gidemeyişi, diğeri Atatürk'ü göremeyişi...
1934: HAkimiyeti Milli Gazetesi'nde ilk şiiri, fotoğrafı ve kendisiyle yapılan söyleşi "Bir Saz Şairi" başlığıyla yayınlandı. Bir gün sonra aynı gazetede "Halk Şuuru" başlıklı bir yazı (başyazı) yayınlanıyor, Veysel'den övgüyle bahsediliyordu. Ertesi gün yollarda tanıyanların saygı ve iltifatlarıyla karşılaştı. Kendisine ve yol arkadaşı İbrahim Tutiş'e para toplayabilmek için Halkevi'nde bir konser vermesini sağladılar. Bu olaydan sonra kendine güveni arttı, köyüne morali bir hayli yükselmiş, kılık kıyafeti düzelmiş bir şekilde döndü.
Artık köyde daha fazla kalamazdı. Yol arkadaşı İbrahim'le Anadolu'yu dolaşarak konserler vermeye, geçimini sazıyla, sesiyle sağlamaya başladı.
1935 yılında ilk radyo programını İstanbul Radyosu'nda yaptı. Program "Yedi Gün" dergisi yöneticilerinin Veysel'i Radyo Müdürü Mesut Cemil'e tavsiye etmesiyle gerçekleşti. Radyo programından sonra "Mecnun'um Leyla'mı Gördüm" türküsünü söylediği ilk plağı dinleyiciyle buluştu.
1941'den sonra da Muzaffer Sarısözen'in radyo yayınlarında yer vermesi şeklinde gelişti, ünü tüm yurda (daha sonraki yıllarda) dünyaya yayıldı.
Yine bu dönemde Köy Enstitülerinde Usta Öğretici olarak öğrencilere Bağlama öğretmeye başladı. Sırasıyla;

1941 - Adapazarı - Arifiye
1941 - 1942 Ankara - Hasanoğlan
1942 - 1943 Eskişehir Çifteler
1943 - Kastamonu Gölköy
1944 - 1945 Samsun LAdik
1946 - Akpınar Köy Enstitülerinde görev yaptı.

Ahmet Kutsi Tecer Aşık Veysel'e her vesileyle desteğini sürdürdü. O yıllarda M. Fuat Köprülü'nün yönetiminde yayınlanan "Ülkü" dergisinin her sayısında bir şiirini yayınlattı. Bu dergide zaman içinde 22 şiiri yer aldı. Ki, "Ülkü" o dönemin en önemli dergisiydi ve Halkevleri Genel Merkezi yayınlıyordu. Veysel'in o yıllarda yazdığı birçok şiiri ilk kez bu dergide yer aldı.
"Ülkü Dergisi"nde yayımlanan şiirleri sırasıyla ,

1942:
Ağaçlar Al Giydi Kuşlar Dilendi,
Sular çağlarken baharda,
Gönül senin ile gel konuşalım,
Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı,

1943:
Derdimi dökersem derin dereye,
Mektup,
Geçti bahar geldi yazın,

1944:
Arzusun çektiğim Beserek Dağı (Pamukpınar Köy Enstitüsü),
Toprak (1 Haziran 1944),
Seherde yuvada uyanır kuşlar,

1945:
Gelen yok giden yok uzadı ara,
Ayrılmazdım Enstitü'den yuvadan,

1946:
Bir yAr için diyar diyar dolandım,

1947:
Cümle ağaç uykusundan uyanmış,
Sordum Erzurum'un Dumlu Dağı'na,

1948:
Bizim Eller yaylasına yürümüş,
Memleketi gören sensin,

19 Mayıs Destanı,
Seksen yıllık yolu biraz düşünek,

1950:
Bülbül gibi ömrüm geçti ne fayda.

1950'li yıllar Veysel'in çok verimli geçen dönemidir, Aşık Veysel bu yıllarda şiirlerinden çok Bağlaması ve sesiyle gündeme geldi. Çünkü "Ülkü" Dergisinin yayın dönemi bitince şiirlerini yayınlatacak başka dergiler bulmaya çalıştı. Buldu da... Ancak bu dergiler Veysel'in şiirlerini "Ülkü" dergisindeki gibi sürekli yayınlamadılar.
1952 Yılında İstanbul'da onuruna (Türk Halk Bilgisi Derneği ile basın mensuplarının öncülüğüyle) bir sanat gecesi düzenlendi. Başta Ahmet Kutsi Tecer olmak üzere Mesut Cemil, Eflatun Cem Güney, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Kemal Çağlar gibi önemli isimler geceye katıldılar.
1953 Yılında Metin Erksan'ın yönettiği "Karanlık Dünyam" filmi ile Veysel'in hayatı beyaz perdeye aktarıldı.
1965 Yılında TBMM Tarafından çıkarılan bir yasayla "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" Veysel'e maaş bağlandı.
1971 Yılında halkla karşı karşıya geldiği son konserini "Hacıbektaş'ta" verdi.
Bu konserden sonra sağlık sorunları hiç bitmedi.
21.03.1973 Günü de ardında 235 şiir, 100'den fazla türkü, onlarca plAk bırakarak sabaha karşı (0.30 da) Hakk'a yürüdü.


KAYNAKLAR :
1.Aşık Veysel'in ses kaydı.
2.Türkülerle Aşık Veysel.
3.Şükrü Günbulut ile yapılan söyleşi.
4.Bahri Şatıroğlu ile yapılan söyleşi.


İhsan ÖZTÜRK

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:

- 1 -

GELMEZ YOLA GİDİYORUM (SON ŞİİRİ)

Selam saygı hepinize
Gelmez yola gidiyorum
Ne şehire ne de köye
Gelmez yola gidiyorum
***

Gemi bekliyor limanda
Gideceğim bir ummanda
Gözüm kalmadı cihanda
Gelmez yola gidiyorum
***

Eşim dostum yavrularım
İşte benim sonbaharım
Veysel karanlık yollarım
Gelmez yola gidiyorum

- 2 -

DOSTLAR BENİ HATIRLASIN

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
***

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
***

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca, yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın
***

Ne gelsemdi ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın
***

Açar solar türlü çiçek
Kimler güldü kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın
***

Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

- 3 -

YETER GAYRİ YUMMA GÖZÜN KÖR GİBİ

Kambur felek sanki beni kayırdı
Eşten dosttan nazlı yardan ayırdı
Gizli sırrım memlekete duyurdu
Sanki benim bir ettiğim var gibi
***

Kimine at vermiş estirir gezer
Kimine aşk vermiş coşturur gezer
Kimine mal vermez koşturur gezer
Sanki bunu zengin etmek zor gibi
***

Bir kısmına yayla vermiş köy vermiş
Bir kısmına büyük büyük pay vermiş
Sevdiğine güzellikle boy vermiş
Al yanaklar şule verir nur gibi
***

Birinin aklı yok deli divane
Bir kısmı muhtaçtır acı soğana
Bir kısmını zengin etmiş yan yana
Şimdi kendi saklanıyor sır gibi
***

Kimine saz vermiş çalar eğlenir
Kimi zevk içinde güler eğlenir
Veysel gözyaşlarını siler eğlenir
Yeter gayrı yumma gözün kör gibi

ihsanozturk.com